ELBETTE DEYECEK.ALLAH KIME SUKUR EDEN DIYOR BIR BAKALIM.
Allahû Tealânin kendisine onun üzülebileceği şeyleri verdiği zaman da Allah'a dua eden, şükreden; sevineceği şeyleri verdiği zaman da dua eden kisi, şükreden kişidir.
41/FUSSİLET-51
Ve insana ni'met verdiğimiz zaman yüz çevirdi ve yan çizdi (şükürden uzaklaştı). Ve ona bir şer dokunduğu zaman artık çok dua eder.
Allahû Tealâ Kendi açısından olayı koyuyor ortaya: Ni'met ve şerri karşılaştırmış. Bu âyetle 49. âyet-i kerimeyi karşılaştıralım:
41/FUSSİLET-49:
İnsan, hayır duasından (istemekten) usanmaz. Eğer ona şer dokunursa, o zaman yeise kapılır ve ümitsiz olur.
Allahû Tealâ iki ayrı duadan bahsediyor.
Hayır sanarak, kendisinin hoşuna gidecek şeyler için dua eden kişi, şerr dokunduğu zaman yeise kapılır, huzursuz olur. Ama kendisine Allahû Tealâ, hayır duaları üzerine ni'met verdiği zaman, dua etmekten vazgeçer. Ve ancak şerr dokunduğu zaman aklı başına gelir, o zaman da dua etmeye başlar.
Öyleyse mutmain olan kişi, Allahû Tealâ kendisine onun üzülebileceği şeyleri verdiği zaman da Allah'a dua eden, şükreden; sevineceği şeyleri verdiği zaman da dua eden, şükreden kişidir. Allah'ın dizaynı içerisinde insanlar, Allah'a hep hamdetmek ve şükretmek mecburiyetinde olanlardır. Başa gelen herşeyin arkasında mutlaka Allahû Tealâ vardır. İnsanlara göre hayır ve şerr, ikiye ayrılır: Hoşa giden olaylar hayır, gitmeyen olaylar şerrdir.
Derecat açısından meseleye baktığımız zaman: Hayır, derecat kazandıran; şerr, derecat kaybettiren olaylardır.
Bizi Allaha sukur etmeye mani olacagina soz veren Iblis var.
7/A'RÂF-16:
(İblis): “Bundan sonra, beni azdırman sebebiyle, mutlaka Senin Sıratı Mustakîmin'e onlara karşı (mani olmak için) oturacağım.” dedi.
7/A'RÂF-17:
Sonra, elbette onlara, önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından geleceğim ve onların çoğunu şükredenlerden bulmayacaksın.
İnsanların kurtuluş yolu Sıratı Mustakîm'dir. İblis, insanların Sıratı Mustakîmler'ine oturarak, onları oraya ulaşmaktan men etmek ister. Kıyâmete kadar gayesi budur. Bunu emaniyyeyi kullanarak yapmaktadır. Dîn öğretenleri, insanları bu hedefe ulaşmaktan men edecek bir noktaya ulaştırmıştır. Sıratı Mustakîm'e oturmaktan muradı budur. Onlara: "İnsan ruhunun ölmeden evvel Allah'a ulaşması mümkün değildir. Çünkü insana ruh hayat verir, ruh vücudunuzdan ayrılırsa ölürsünüz. Böyle bir şey hiçbir zaman mümkün değildir." demektedir. Ve bunun tabii neticesi olarak da onlar, buna (insan ruhunun ölmeden Allah'a ulaşmasına) karşı çıkmaktadırlar.
76/İNSÂN (DEHR)-3
Muhakkak ki Biz, onu (Allah'a ulaştıran) yola hidayet ettik. Fakat o, ya (Allah'a ulaşmayı diler) şükreden olur, ya da (Allah'a ulaşmayı dilemez) küfreden olur.
Buradaki sebîl Sıratı Müstakîm'i yani insanların ruhlarını Allah'a ulaştıran yolu ifade ediyor.
4/NİSÂ-175:
Böylece Allah'a âmenû olanları (ölmeden önce ruhunu Allah'a ulaştırmayı dileyenleri) ve O'na (Allah'a) sarılanları ise, (Allah) Kendinden bir rahmetin ve fazlın içine koyacak ve onları, Kendisine ulaştıran "Sıratı Mustakîm"e hidayet edecektir (ulaştıracaktır).
Allah'a ulaşmayı dileyen herkes şükredenlerden olur. Diğerleri küfürde kalanlardır.
Iblisden bizi koruyacaq olan Allahin bir velisi her zaman diliminde vardir.Allaha ulasmayi dileyip mursidine tabi olan kimse Allahin korumasi altina girer ve Iblisin tesirinden kurtulur.
55/RAHMÂN-33
Ey insan ve cin topluluğu! Semaların ve arzın kuturlarından (çaplarından) nüfuz etmeye (çıkıp gitmeye) eğer gücünüz yetiyorsa, haydi nüfuz edin (geçip, çıkın)! Bir sultan (bir mürşid) olmaksızın nüfuz edemezsiniz (geçip çıkamazsınız).
İnsan ruhları göklerin çapını aşıp, 7 kat gökleri geçerek Allah'ın Zat'ına seyri sülûk adlı yolculukla ulaşabilir. Bu, göklerin çapını aşmaktır. Bir taraflarında Devrin İmamı, diğer taraflarında Peygamberimiz Hz. Muhammed (S.A.V) olmak üzere 7. gök katının 7 âlemini de geçebilirler.
Mursid onunde tovbe eden kisi koruma Altina girer ve zikre baslar.Kalbi Allahin nurlari ile nurlanir.Allaha sukur eden birisi oluyor.
2/BAKARA-152
Öyle ise Beni zikredin ki Ben de sizi zikredeyim. Ve Bana şükredin ve Beni inkâr etmeyin.
Doğumundan itibaren insan dalâlettedir. Dalâlette olanların kalpleri mühürlüdür:
Allahla kendi arasina Iblisin girdiyinden bihaber olan kisi,kendi nefsini ilah eden kisidir.Allaha ulasmayi inkar eder ve murside luzum yokdur deyer.
45/CÂSİYE-23:
Hevasını kendisine ilâh edinen kişiyi gördün mü? Ve Allah, onu ilim (onun faydasız ilmi) üzere dalâlette bıraktı. Ve onun işitme hassasını ve kalbini mühürledi. Ve onun basar (görme) hassasının üzerine gışavet (perde) çekti. Bu durumda Allah'tan sonra onu kim hidayete erdirir? Hâlâ tezekkür etmez misiniz?
Allahin tayin etdiyi murside tabi olsaydi.
3/ÂLİ İMRÂN-31
De ki: “Eğer siz Allah'ı seviyorsanız, o taktirde bana tâbi olunuz ki Allah da sizi sevsin ve sizin günahlarınızı mağfiret etsin (sevaba çevirsin). Ve Allah "Gafur"dur, "Rahîm"dir.”
19/MERYEM-43
Ey babacığım, muhakkak ki bana, sana gelmeyen bir ilim gelmiştir! Öyleyse bana tâbî ol. Seni, Sıratı Seviye'ye (düzgün, seviyeli, Allah'a ulaştıran yola) hidayet edeyim (ulaştırayım).
Allahû Tealâ, Hz. İbrâhîm'i irşad makamının sahibi kılmıştır. Nebî olduğu için de huzur namazının imamıdır. Ve kendisine ilim verilen, insanları hidayete erdiren kişidir. Onun için "Seni ben, Allah'a ulaştıran seviyeli bir yola hidayet edeyim, ulaştırayım." demektedir.
Bir putperest olan babası Hz. İbrâhîm'e tâbî olsaydı, mutlaka o hedefe ulaşacaktı. Peygamber Efendimiz (S.A.V) de amcasını Allah'ın yoluna almak için çok uğraştı ama amcası kabul etmedi. Kendinden küçük, oğlu yerindeki birisine tâbî olmak, ona ağır geliyordu. Ve neticede de Allah'ın yoluna giremeden, hidayete eremeden öldü.
40/MU'MİN-38
Ve âmenû olan adam şöyle dedi: "Ey kavmim! Bana tâbî olun ki sizi irşad yoluna ulaştırayım."
"Bana tâbî olun ki;sizi irşad yoluna ulaştırayım." diyor. Bunun mânâsı "Sıratı Mustakîm'e ulaştırayım." dır. Ve o kişi, Allah'ın katında irşad makamının sahibi kılınan, kendisine "İrşada mezun ve memur kılındın." emriyle mürşidlik verilen kişidir. Ruhunu da vechini de nefsini de iradesini de Allah'a teslim etmiştir.
Goruluyor ki tabi olanlar Sukur eden, olmayanlar kufrde kalanlardir.
Küfürden ve dalâletten kurtulmak için Allah'a ulaşmayı dilemek gerekir. O zaman kalbin mührü açılarak, kalbin içine îmân girer. Böylece kişi küfür üzere olmaktan kurtulur, mü'min olma şerefine ulaşır, şükredenlerden olur.
Şükür, küfrün tam zıddıdır. çünkü mutluluğu yaşayanlar, huzura adım adım yürüyenler, o duydukları huzurun karşılığında Allah'a hamdedeceklerdir, şükredeceklerdir. Ama kâfirler, hiçbir zaman Allah'a şükretme gereği duymayacaklardır. Allah'a ulaşmayı kalplerindeki küfür sebebiyle dilemeyecekler ve bu yüzden gidecekleri yer cehennem olacaktır.
Burada bir hususa daha işaret ediyor Allahû Tealâ. Zikir müessesesi, kişiyi hergün biraz daha Allah'a şükreden bir pozisyona getirir. Kişi mü'min olmadıkça, küfürden kurtulmadıkça ne kadar zikrederse etsin, kalbinde hiçbir şey gerçekleşmez. Allah'a ulaşmayı dileyenler ancak onlar şükredenlerden olurlar. ve şükür, onların davranış biçimlerini teşkil eder.
ALLAHA SUKUR EDEN ALLAHA ULASMAYI DILEYIP MURSIDINE TABI OLAN VE ZIKR EDENDIR.
Присоединяйтесь к ОК, чтобы подписаться на группу и комментировать публикации.
Комментарии 1